Milletlerarası İlişkiler ve Diplomasi Merkezi (MID) ile Filistin Diyalog Grubu işbirliğinde düzenlenen “Bağımsız Filistin Yolunda Tüm Yönleriyle Gazze Çalıştayı”nda İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarına ilişkin bölgesel ve küresel çapta ülkelerin tutumları masaya yatırıldı.
Zeytinburnu’nda bir otelde gerçekleşen çalıştayda “Gazze’deki Savaşa İlişkin Bölgesel-Uluslararası Pozisyonlar ve Türkiye’nin Tutumu” başlıklı oturum düzenlendi.
Akademisyen ve araştırmacı İyad Cebir’in yönettiği oturuma, siyaset bilimci Khairy Omar, araştırmacı yazar Ahmed Hasan, akademisyenler Mehmet Rakipoğlu ve İyad Rıfai konuşmacı olarak katıldı.
“İslam ülkelerinin etrafında birleşebileceği bir konu”
Siyaset bilimci Omar, “7 Ekim’le Filistin davası tekrar tartışmanın ana merkezine döndü.” diyerek İslam ülkelerinin İsrail’in Gazze’de yaptığı katliama dikkat çekmeye çalıştığını belirtti.
Omar, ABD başta olmak üzere Batı ülkelerinin Filistinlilerin direniş hakkına sahip olmadığı tezi üzerine yoğunlaştığını söyledi.
Arap ülkelerinin İsrail ile bir normalleşme süreci başlattığını hatırlatan Omar, 7 Ekim sonrasında bu durumun değiştiğini ve “Filistin meselesinin yeniden İslam ülkelerinin etrafında birleşebileceği bir konu haline geldiğini” kaydetti.
“Türkiye’nin garantörlük yapabilecek en doğru ülke olduğu birçok ülke tarafından söyleniyor”
Araştırmacı yazar Hasan, Türkiye’nin 7 Ekim öncesinde bölgedeki sorunlar çözülmeden Filistin meselesinin çözülemeyeceği düşüncesinden hareketle çalışmalar yaptığını söyleyerek Türkiye’nin bu süreçte hem İsrail hem de Hamas ile diyalog halinde olduğunu dile getirdi.
Hasan, 7 Ekim’den sonra Türkiye’nin tavrında değişikliğin meydana geldiğini belirterek “Özellikle artık şu anda garantörlük konusundan bahsediliyor. Türkiye’nin garantörlük yapabilecek en doğru ülke olduğu birçok ülke tarafından söyleniyor.” dedi.
Savaşın yayılmasının hem Türkiye’nin hem de diğer bölge ülkelerinin çıkarına olmayacağını vurgulayan Hasan, “Dolayısıyla Gazze’deki mesele sadece Gazze meselesi değil, Hamas meselesi değil. Türkiye, bu savaşın durması çok önemli olduğu için çaba sarf ediyor.” ifadelerini kullandı.
ABD, Rusya ve Çin’in tutumu
Akademisyen Rakipoğlu, küresel aktörlerden bahsederken hem zorluk hem de kolaylık olduğunu belirterek “Kolaylık şu, hepimiz biliyoruz aslında, Amerika’nın tutumunu anlatmaya gerek yok. Zorluk da şu, görmediğimiz noktalar var aslında.” diye konuştu.
Rakipoğlu, ABD’deki üniversitelerin hiç de anlatıldığı kadar özgür olmadığını, bu okullarda Filistin yanlısı veya İsrail karşıtı herhangi bir eylem yapan kişinin direkt antisemitizm ile damgalandığını söyledi.
Çok fazla kayıp verilmesine rağmen bugün herkesin Filistin meselesini konuşmasının direniş gruplarının başarısı olduğunu ifade eden Rakipoğlu, artık bu konuda “İsrail sorunu” kavramının kullanılması gerektiğini dile getirdi.
Rakipoğlu, 7 Ekim sonrasında ABD Başkanı Joe Biden’ın Orta Doğu politikasının başarısızlığının görüldüğünü, Washington’ın küresel imajının yerle bir olduğunu söyledi.
Çin ve Rusya’nın Filistin politikasına değinen Rakipoğlu, “İkisi de Batı hegemonyasına, özellikle Amerika’nın hegemonyasına karşılık Filistin’e yönelik politika belirliyor.” dedi.
“İsrail Batı’nın bir aparatı”
Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerinin tutumunu ele alan akademisyen Rıfai, “İsrail Batı’nın bir aparatı” diyerek Filistin meselesinin Müslüman dünya için merkezde olduğunu söyledi.
Rıfai, Suudi Arabistan’ın bölgesel ve küresel politikalarını 2030 vizyonu çerçevesinde şekillendirdiğini ve bu vizyonun gerçekleşmesi için bölgede herhangi bir çatışma yaşanmasını istemediğini ifade etti.
Körfez ülkelerinin istikrarsızlığının İsrail’in işine yarayacağını belirten Rıfai, bu kapsamda Suudi Arabistan ve İran arasındaki sorunların ortadan kaldırılmasının önemli olduğunu dile getirdi.